Şebnem Bahar Sanat Galerisi, yoğun bir ilgiyle sanatseverlerin buluşma noktası haline geldi
Sergi, geleneksel Türk motiflerini dijital bir illüstrasyon diliyle yorumlayarak, geçmişin ve günümüzün ince bir titreşimle birbirine dokunduğu bir estetik alan kuruyor. Cantürk’ün eserlerinde, kadim desenler; organik yüzeyler, mistik anlatılar ve çok katmanlı kompozisyonlarla birlikte yükseliyor.
Bu sergi, bana göre sanatçının önemli bir eşiğini temsil ediyor: Kültürel hafızayı sadece nostaljiyle değil, sorgulama ve yeniden yorumlama ile bugünün dünyasında yeniden var kılmak için yola çıkıyor.
Ziyaretçilerin yoğun katılımı, sadece görsel beğeniyle sınırlı kalmamış; Cantürk, eserlerinin hikâyesini doğrudan sanatseverlerle paylaşarak sergiyi düşünsel bir deneyime dönüştürmüş.
“Olduğu Gibi” ismiyle de oldukça manidar.
Sanatçı, adeta “olduğumuz gibi”yiz mesajını veriyor: Ne o yalnızca gelenek, ne de salt modernlik; ikisi arasında bir köprü, bir arabuluculuk… Bu yaklaşım, kimlik, hafıza ve dönüşüm gibi kavramları izleyici nezdinde canlandırıyor.
Ben içeri adım attığımda hissettiğim şey, geleneksel motiflerin sadece süs olarak değil, derinlikli bir anlatı malzemesi olarak kullanılmasıydı. Cantürk, eserlerinde “zamansız bir kimlik” inşa ediyor.
Ayrıca festival ruhu sergiyle öyle güzel bütünleşmiş ki: Antalya’nın Kültür Yolu Festivali’ne gelen misafirler, sadece bir gezi değil, bir içsel yolculuk da yapmış gibi. Bu açıdan baktığımda, Cantürk’ün sergisi “sadece bir sergi” değil, aynı zamanda kendimizle, köklerimizle ve zamanla yüzleşmeye davet.
Gelelim en çok etkilendiğim hatta gözyaşlarımı tutamadığım esere. Öncelikle eserin sergilenişi için Şebnem Bahar'ı tebrik etmek isterim. Siyah perdelerden ayrı bir karanlık ortamda sergilenen eser, özel bir ışıkla resme daha da devleşmiş.
Hollandalı ressam Johannes Vermeer'in başyapıtlarından biri olan İnci Küpeli Kız, Gizem Evci Cantürk'le yeniden hayat bulmuş. İnci küpeli kız artık sprey küpeli kız.
Hepimizin aklında o klasik Vermeer bakışı vardır: dingin, kırılgan, masum bir anın fotoğrafı gibi…
Cantürk ise bu ikonik figürü, kendi kültürel dokusu ve dijital estetiğiyle yeniden inşa etmiş. Geleneksel motiflerin içinden çıkan genç kadın, ne tamamen geçmişte kalmış ne de bugünün hızına teslim olmuş bir figür.
Sprey küpeli kız bize; insanların kapattığı duygularının hala aynı yerinde olduğunu anlatıyor. Yani ruhlarımız yüzlerce spreyle yaşıyoruz. Hepimiz spreyin altında inci küpenin olduğunu biliyor ama duygularımız da onun gibi kapanan spreyin altında devam ediyor.
Sergiden çıktığımda, aklımda net bir his vardı: Bu yolculuk, Gizem Cantürk için bir başlangıç; ama izleyici için de bir davet… Her motif, her katman, her sohbet birer kapı aralıyor. Sanatçının bu samimi dili, bize “olduğumuz gibi” olmanın gücünü hatırlatıyor.
Kendisini Antalya'nın kültür-sanatına verdiği katkı için tebrik ediyor, uluslararası platformlarda bizleri temsil etmesini temenni ediyorum.