Öncelikle iki gün önce Erzincan İliç’te meydana gelen cinayetten bahsetmek istiyorum. Evet, basında bu bir kaza olarak adlandırıldı ama kaza dediğimiz şey tüm tedbirler alınmasına rağmen, bir yanlışlık sonucu meydana gelen durumdur. Bu durumda tedbir yok, bunun yaşanacağı belli, hatta gelen haberlere göre, o kadar belli ki 2 işçi sahanın durumunu görünce “biz burada çalışamayız, can güvenliğimiz yok” demiş ve o şartlarda çalışmayı reddetmiş. Haklı da çıkmışlar. Maalesef işi kaybetme korkusu ile mecbur kalıp sahaya girip çalışan 9 kişi ise kayıp. Göz göre göre önlem alınmadan olan şey kaza değil cinayettir.
Biz bu tehlikenin ne kadar büyük olduğunu 2022 Haziran’ında gidip yerinde anlattık ve bu madeni kapattırdık. Hatta Genel Başkanımız konunun ne kadar önemli ve tehlikeli olduğunu anlatabilmek için bu madeni “Türkiye’nin Çernobil’i” olarak tanımlamıştı. Bu konu gerçekten Çernobil kadar tehlikeliydi. Fakat ne hikmetse o günlerde bir şekilde bu konunun üzeri örtüldü, unutturuldu ve maden tekrar açılıp faaliyetlerine devam etti. Artık tüm Türkiye tehlikenin farkında fakat şunu unutmamak lazım, bu olayın bir de uluslararası boyutu olacaktır. Bu zehir Fırat’a çoktan karıştı ve nehir aracılığı ile başka ülkelere de bulaşıyor. Yani firma uluslararası bir krizle karşı karşıya. Kaldı ki bölgede yağacak yağmur bu zehrin taşınması sürecini de hızlandıracaktır.
Ayrıca dün aldığım bir bilgiye göre SSR madencilik hisseleri Amerika’da ve Kanada ‘da büyük bir düşüş yaşamış. Amerika’da 35 sene önceki değerlerine gerilemiş, Kanada’da ise %60 dan fazla düşüş olmuş. Gerçi bu şuanda en küçük dertleri olabilir çünkü Amerika 2 konuda çok hassastır; doğa katliamı ve rüşvet. Şayet bunlar kanıtlanırsa bu şirketin Amerika’da ve Kanada’da barınması pek mümkün olmayacaktır.
Neresinden bakarsınız bakın tam bir cinayet! Ülkemizi, doğamızı, doğal zenginliklerimizi peşkeş çeken bu katliama ortak olan kim varsa Allah bin türlü belasını versin. Para için yapan olduysa o parayı kendisinin ve ailesinin sağlık harcamalarına bile yetiştiremesin ve yokluk içinde ölsün. Benim ne hakkım varsa da helal etmiyorum. Elim iki cihanda da yakalarında olsun.
Yaklaşan belediye seçimi malum şu anda bu ülkenin gündemi. Ülkenin durumuna bakın, AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum. Murat Kurum kim? İliç’teki felakete izin veren eski Çevre Bakanı. Peki, şimdi seçimdeki en önemli argümanı ne? Olası İstanbul depremine en iyi biz hazırlanırız. Yahu demezler mi adama ‘Sen tek başına iktidar olmuş bir partinin Çevre ve Şehircilik bakanıydın. Çevre ve Şehircilik bakanı. Üstelik iktidar partisi olarak, tek başınıza kimseden oy istemeden hatta sormadan kanun da çıkartabiliyordunuz, 20 senedir aklınız neredeydi? Sen bakan olarak niye yapmadın da şimdi gelmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olursam yaparım diyorsun?’
Sayın Kurum, şayet İliç’te yaptığın gibi önlem alacaksan hiç alma o koltuğa da oturma. İliç’in hali ortada. Bunlar gerçekten artık halkın aklıyla dalga geçiyorlar. Dalga geçiyorlar demişken geçenlerde Hatay ile ilgili Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri ortada. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan açık açık tehdit etti (AKP Genel Başkanı diyorum çünkü oy istediğine göre o sıfatıyla istemiş olmalı malum Cumhurbaşkanı bağımsız olmalı) ve Hatay üzerinden tüm Türkiye’ye bir gönderme yaptı. Hatay’a “oy yoksa hizmet de yok” dedi. Ver oyunu bağışlayım canını…
Sonra Tekirdağ’da hemen arkasından ‘Biz de öyle CHP gibi oy yoksa hizmet olmaz şeklinde tehdit olmaz’ dedi. Ama o da haklı. Ne söylese alkışlayan bir topluluk var karşısında. Halkı canıyla tehdit ettiğinde bile, karşısında alkışlayabilecek birilerini bulabiliyordu. Yani aslında ne dediği çok da önemli değildi. Nasıl olsa her dediği alkışlanıyordu.
Mesela, ben Gürcü’yüm diye açıklama yaptığında alkışladılar, ‘benim için Gürcü bile diyenler oldu’ dediğinde yine alkışladılar.
‘Bu ülke Parlamenter Sisteme inanmış bir ülkedir, bundan uzaklaşmayacağız’ dedi. Alkışladılar. 24 saat geçmedi ‘hala parlamenter sistemi savunanlar var’ dedi. Yine alkışladılar. 3. köprü cinayettir dedi alkışladılar sonra 3. Köprüyü savundu yine alkışladılar. ‘Avrupa Birliğine giriyoruz’ dedi alkışladılar. ‘Bize masal anlatmasınlar. Avrupa Birliği bitmek üzere’ dedi yine alkışladılar.
Van Gölü’ne ‘deniz’ dedi diye CHP Genel Başkanıyla dalga geçti alkışladılar. Sonra Van’a gitti. ‘Van, denizi olan bir kentimizdir. Başkalarının ne dediğine bakmayın’ dedi yine alkışladılar. Bana milliyetçi diyenler varsa evet milliyetçiyim dedi alkışladılar. Sonra ‘ne milliyetçiliği, biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık’ dedi yine alkışladılar. ‘Bu milletin dili tektir, o da Türkçedir’ dedi alkışladılar. Sonra ‘ben ne tek dil dedim ne tek din dedim’ dedi yine alkışladılar.
FETÖ için ‘bitsin artık bu hasret’ diye çağırdığında da alkışladılar. ‘Niye gelmiyorsun haşhaşi sülük’ diye yuhalattığında da alkışladılar. Karşısında ciddi bir muhalefet olmadığı için hem iktidar hem muhalefet olmak zorunda kaldı. O da haklı. Bu ülkede en zor onun işi. Şimdi AKP Hükümeti “Belediyecilik bizim işimiz” diyerek halktan oy istiyor. 20 seneden fazla iktidar olmuş bir parti olarak, hükümette yaptıklarınız ve ülkeyi getirdiğiniz durum ortada. Buna rağmen hala belediyecilik bizim işimiz mi diyorsunuz? Yahu bırakın o halde hükümeti. Belli ki beceremiyorsunuz.