İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalandı. İlk imzacılar arasında ülkemiz de var. İstanbul Sözleşmesi’nde, 2022 yılı itibariyle 37 ülkenin imzası bulunmakta.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ÖNEMLİ?
Son dönemlerde çok fazla gündeme gelen ve tartışma konusu olan İstanbul Sözleşmesi, tam adıyla “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” nedir, neleri düzenler?
İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalandı. İlk imzacılar arasında ülkemiz de var. İstanbul Sözleşmesi’nde, 2022 yılı itibariyle 37 ülkenin imza ve onayı bulunmakta.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEYİ AMAÇLAR?
Kadın ve erkeklerin, tarihten gelen güç eşitsizliği toplumsal bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Bu anlayış, erkeklerin kadınlardan üstün olduğu düşüncesine, kadınlara karşı ayrımcılığa ve nihayetinde kadına karşı şiddete neden oluyor. Bu bakımdan, İstanbul Sözleşmesi'yle,
• Kadın-erkek eşitliği,
• Kadına karşı uygulanan her türlü şiddetin önüne geçilmesi,
• Fırsat eşitliğinin sağlanması,
• Cinsel taciz, ırza geçme, zorla evlendirme, sözde “namus” adına işlenen suçların önlenmesi,
• Kadın sünnetinin önlenmesi,
• Çocukların aile içi şiddetten korunması gibi konular ele alınmıştır. Bu sözleşmeyle, toplumların
bu ana sorunlardan arınması hedeflenmektedir.
Sözleşmeyle hedeflenen amacı genel olarak 4 ana başlıkta toplamak mümkündür. Bunlar; 
• Kadına karşı işlenen her türlü şiddeti önlemek,
• Şiddeti ortadan kaldırmak,
• Şiddet suçunun faillerinin yargılanmasını sağlamak ,
• Ülkelerin, kadına karşı şiddet konusunda kendi iç politikalarını geliştirmesini sağlamaktır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ AİLE YAPISINI BOZAR MI ?
Pek çok kişi, İstanbul Sözleşmesi’nin Türk toplum yapısına aykırı maddeler içerdiğini ve aile yapısını bozduğunu düşünüyor. Oysa ki sözleşme, özü itibariyle kadına karşı işlenebilecek her türlü şiddet ve ayrımcılığın ortadan kaldırılmasını hedefliyor ve buna ilişkin düzenlemeler barındırıyor. Toplumda kadına karşı şiddetin önlenmesi ve bu amaçla yapılacak düzenlemeler, aile yapısının bozulmasına değil, daha güçlü bir toplumun ve aile yapısının gelişmesine hizmet edecektir. Bu bakımdan, İstanbul Sözleşmesi’nin bir şeyi bozduğu düşünülüyorsa bu Türk aile yapısı değil, kadına yaşam hakkı tanımayan erkek egemen dünya düzenidir.
İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapısını bozduğu düşüncesi, kadını toplumda güçlü bir varlık olarak görmek istemeyen zihnin ürünüdür. Sözleşmenin aile yapısını bozduğu düşüncesi, ekonomik ve sosyal düzen içerisinde sağlam ve dik durabilen, güçlü kadınlardan korkan zihnin bahanesidir.
LGBTİ+ BİREYLERE İLİŞKİN DÜZENLEMELER VAR MIDIR ?
İstanbul Sözleşmesi’nde doğrudan LGBTi+ bireylere ilişkin düzenleme bulunmamakla birlikte, “toplumsal cinsiyet” ve “toplumsal cinsiyet rolleri” başlığı altında genel düzenlemelere yer verilmiştir. Toplumsal cinsiyet tanımından, kadınlar ve erkekler için toplumun uygun gördüğü davranışlar, özellikler, faaliyetler kastedilmektedir. Bu bakımdan günlük yaşantımızda çok sık kullanılan “erkekler ağlamaz, kızlar pembe giyer” gibi yaklaşımlar da toplumsal cinsiyet kavramı içerisinde değerlendirilebilir.
Sözleşmede, ırk, din, dil, etnik köken gibi unsurlar nedeniyle ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan bireylerin hakları korunduğu gibi, cinsel yönelim bakımından da ayrımcılığa uğrayan bireylerin hakları gözetilmiştir.
Sözleşmede, toplumsal cinsiyet rollerini alt üst etmesi nedeniyle hedef haline gelen ve kriminalize edilen LGBTİ+ bireylerin şiddete maruz bırakılmalarının da önlenmesi amaçlanmıştır. Zaten, LGBTİ+ hakları ve kadın hakları birbirinden ayrı düşünülemeyecektir.

TÜRKİYE’DE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NE PARALEL DÜZENLEMELER NELERDİR ?
İstanbul Sözleşmesi, devletleri kadına yönelik şiddetle ve her çeşit ayrımcılıkla mücadelede kendi iç hukukunu düzenleme yükümlülüğü altında tutar. İmzacı devletler, şiddet eylemlerinin önlenmesi, şiddet faillerinin yargılanması ve mağdurların korunması için gerekli düzenlemleri yapmakla yükümlüdür.
Ülkemiz açısından, Türk Anayasası, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu, Ailenin Korunması ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun gibi mevzuatlarda da İstanbul Sözleşmesi’ne paralel hükümler yer almaktadır. Örneğin; Türk Ceza Kanunu’nda yer alan basit yaralama suçu, eşe veya kardeşe karşı işlenmesi halinde, şikayet eden kişi bundan vazgeçse dahi yargılama kamu adına devam edecektir. Yine Ailenin Korunması ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çerçevesinde, şiddete uğrayan bir kadın, kendisine en yakın polis karakoluna gidip, şüpheli hakkında uzaklaştırma kararı alabilecektir. Sadece Sözleşme’de yer almak değil, Sözleşme’nin özünü uygulamaya geçirecek iç hukuk düzenlemelerinin getirilmesi de önemlidir.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Alo 183 Şiddetle Mücadele Hattı, İç İşleri Bakanlığı’nın KADES -Kadın Destek Telefon Uygulaması- ile, kadınların uğradığı şiddet, taciz gibi eylemlerin önlenmesi ve kovuşturulması içi yapılan hizmetler de söz konusudur. Ancak bu tür uygulamaların ve iç hukuk düzenlemelerinin ihmale yer vermeyecek şekilde hayata geçirilmesi önem arz etmektedir.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ÖNEMLİDİR ?
Kadına karşı şiddet, aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin bu sözleşme, insan hakları ihlali oluşturan kadına şiddet ve ayrımcılık sorununu en kapsamlı şekilde ele alan uluslararası bir anlaşmadır. Şiddete mahal verilmemesini hedeflemektedir. Avrupa ile onun sınırlarını da aşan geniş bir alanda daha güvenli yaşanabilmesini sağlama yolunda önemli bir adımdır.
Şiddetin önlenmesi, mağdurların korunması ve şiddet uygulayanların adalete teslim edilmesi, bu sözleşmenin temel taşlarını oluşturmaktadır. Ayrıca, toplumun her ferdini, özellikle de erkekleri ve erkek çocuklarını, tutumlarını değiştirmeye davet ederek, bireylerin vicdanlarını ve düşüncelerini değiştirmeyi amaçlamaktadır. Kadınlara yönelik şiddetin kökeni asırlardır süren, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğe, ekonomik dengesizliğe ve kadına biçilen toplumsal role dayanmaktadır. Bu gerçekliği inkar etmek, mevcut problemlerin çözülememesine neden olacaktır çünkü eşitlik eşitler arasındadır.
Kadını korumak, aileyi ve toplumu korumaktır. Güçlü bir toplum olmanın yolu, kadının maruz kaldığı her türlü şiddet eyleminin ve ayrımcılığın önlenmesinden geçer.
Av. Arb. Asena YILDIRIM